Responsive Reklam Alanı

Değerli okurlar, Bilindiği üzere blogumuz açılalı ikinci ayımız oldu ve her kategoriden yazılar yazamıyoruz. Sırala elimizde olan kaynaklar doğrultusunda ilerleyeceğiz. Ama ilerleyen zamanlarda elbette geniş bir kategori ağımız ve yayınlanan makalelerimiz artacaktır. Eveet Türklerin otomobil ile tanışması konusuna geçelim…

Türklerin Otomobil ile Tanışması

Türk milletinin otomobil macerası 2. Abdülhamit zamanında başladı. 2. Abdülhamit’in isteğiyle İngiltere’de üretilmiş bir elektrikli otomobil siparişi verildi. Gelen bu otomobil dönemin maliye bakanı tarafından test edilmiştir. 2. Abdülhamit’in Yıldız sarayında bizzat kendisinin bu aracı kullandığı, hatta ufak bir kaza da atlattığı rivayetler arasındadır. Otomobil konusunda iyi gelişmeler yaşanmakta iken, 1905 yılında Yıldız Hamidiye Camii çıkışında bombalı saldırıya uğrayan 2. Abdülhamit, bu olay sebebi ile motorlu araçlara kendi saltanatı sonuna kadar izin vermedi.

İlk benzinli otomobili ülkemize getiren, 1895 yılında Züheyrzade Ahmet Paşa idi. Paşa, Renault-Landaulet marka aracıyla yıllarca halkın haset dolu bakışlarına maruz kaldı.

Ülkemizde ilk trafik kazası 28 Mart 1910 tarihinde Beşiktaş’ta meydana geldi. Otomobilin yayaya çarptığı bu kazada yaya yaralandı. İlk ölümlü trafik kazası ise 1912 yılında meydana geldi. İtalyan elçiliğinin şöförü, bir avukata çarparak ölümüne sebep olmuş, ardından kaçmış ve yakalanmıştı.

Otomobil sayısının artmasıyla beraber kurallar konulma zorunluluğu da ortaya çıktı. 1913 yılında belediye zabıta vazifeleri arasında otomobil ile ilgili kurallar da yer almıştı. Bu kurallar arasında günümüz trafik kurallarının benzerleri ve, şehir içi saatte 10 km, şehir dışı ise 30 km hız sınırları vardı.

Bu dönemlerde devlet yöneticileri de otomobil kullanmaya başladı. Ancak aralarında dikkat çekenler, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa ile Harbiye nazırı Enver Paşa, Ford ve Renault kullanmak yerine Alman Mercedes marka araçlar seçmişlerdir.

ilk benzinli otomobil - Türklerin Otomobil ile Tanışması...

I. Dünya Savaşı

Otomobillerin gelişimi ile atlı ambulansların yerini motorlu ambulanslar aldı. Ayrıca otomobil türevi kamyonlar asker sevkiyatında da kullanılmaya başlandı. Bu sayede hem taşıma kapasitesi arttı, hem sevkiyat süresi kısaldı. Otomobillere zırh ve silah eklenilerek savaş araçlarına dönüştürüldü, hatta palet ve ağır zırh takviyesiyle Tank kavramının ataları ortaya çıktı. Otomobil üreticileri savaş boyunca seferber oldu ve orduları için üretimde bulundular.

Savaşın ardından ekonomisi çöken Avrupa, Henry Ford’un üretim bandı tekniğini kullanarak kısa sürede otomotiv konusunda eski konumlarından daha ileri gittiler. 1920’li yıllarda Mercedes ile Benz markası birleşti, BMW ortaya çıktı, Bugatti ve Rolls Royce gibi lüks markalar bu dönemde parladı. Alfa Romeo takımında yarışmakta olan Enzo Ferrari, 2. Dünya savaşından önce Alfa Romeo’dan ayrılarak kendi otomobil şirketini kurdu.

II. Dünya Savaşı

2.Dünya savaşı yıllarında en büyük teknolojik gelişmeleri sağlayan Almanlardı. Savaş araçlarında mükemmeliyeti arayan Almanlar, birçok teknolojik gelişmeye öncülük etmişlerdi. Meşhur Alman otobanları (Autobahn)’ların tarihi 2. Dünya savaşına dayanır. Adolf Hitler, halkının ucuza otomobil alabilmesini, ve bu otomobiller ile geniş yollarda rahat ilerleyebilmesini istemişti. Alman hükümetine bağlı Volkswagen markası o yıllarda kurulmuştu ve otobanların temelleri o yıllarda atılmıştı.

Karbüratör sistemi yerine, ilk defa enjeksiyon sistemini Messerschmitt Bf 109 uçağında kullanarak daha yüksek performanslı motorlar elde ettiler. Mercedes Benz markası, 1955 yılında ürettiği 300 SL Gullwing modelinin motorunu Bf 109 motorundan esinlenerek üretmiştir.

Ferdinand Porsche’nin bu yıllarda ürettiği Tiger tank prototipi, ilk Hybrid motor örneğiydi. Benzinle çalışan bir motor jeneratör ile elektrik üreterek tankın hareketini sağlayan elektrik motorlarına güç sağlıyordu.

Günümüzde M1A2 Abrams tanklarının türbin motorlu olduğunu biliyoruz. Ancak bunu tarihte ilk defa deneyen Almanlardır. Pz.Kpfw Tiger 2 şasesinden imal edilmiş Jagdtiger tankına ve Pz.Kpfw Panther tankına türbin motoru denemeleri yaptılar. GT 101 adındaki türbin motoru, krank milinden ölçülen 3750 beygir güç üretebiliyordu, ancak bunun sadece 1150 beygiri paletlere iletilebiliyordu. Bunun sonucunda, normalde maksimum hızı 48 km/s olan Panther tankı, otomatik şanzıman ile 80 km/s hıza ulaşabiliyordu. Bundan esinlenen Amerikan Chrysler markası, 1950’li yıllarda Türbin motorlu bir model piyasaya sürdü. Ancak bu modelin dezavantajları nedeniyle pek tutulmadı. Türbin motorunun fazla yakıt harcaması, ömrünün kısa olması, aşırı sıcak ve fazla olan eksoz gazlarının yok edilememesi gibi sebeplerden dolayı türbin motorlu modeller sınırlı sayıda üretildi.

Savaştan sonra harap olmuş Avrupa ekonomisinde araç üretimi zorlaşmıştı, ancak birkaç yıl içinde toparlandılar. 2. Dünya savaşı yıllarında Adolf Hitler’in emriyle Ferdinand Porsche tarafından tasarlanan Volkswagen Beetle, yani bizim bildiğimiz Vosvos, 1946 yılında 10.000’inci aracını banttan indirdi.

Ferrari markası savaştan sonra yarışlara katılarak büyük başarılar kazandı, şöhretini her geçen gün biraz daha yükseltti. Nazilere yardım ettiği gerekçesiyle savaştan sonra tutuklanan Ferdinand Porsche, özgürlüğüne kavuştuktan sonra oğlu Ferry Porsche ile Porsche markasını kurdu. 1948 yılında ilk ürettikleri 356 modeliyle adını duyuran Porsche, sonrasında yarışlara da katılarak prestij kazandı.

Porsche marka otomobilleri diğer otomobillerden farklı kılan bazı özellikler vardır. Porsche tarihi boyunca üretilen modellerin tamamını (944 ve 914 gibi birkaç model dışında) gövdenin arkasına yerleştirilmiş, hava soğutmalı boxer motorlu olarak üretilmiştir. 1998 yılında piyasaya sürülen 996 kasası ile su soğutma sistemine geçen Porsche, bugün 911 modellerini hala arkadan motorlu olarak üretmektedir.

1950’li yıllardan itibaren araçların görünüşünde köklü değişiklikler olmaya başladı. Klasik tasarım yerine tek hacimli karoserli (ön tekerlerin de gövdenin içinde bulunduğu günümüz tasarımı) araçlar popüler oldu. ABD de araç kültürü daha büyük araçlar iken, Avrupa’da daha küçük kasalı ve küçük motorlu ekonomik araçlar üretiliyordu. Asya ülkelerinin otomotiv sektörü de, Japonların öncülüğünde yükselmeye başlamıştı. Nissan Skyline GT-R, Datsun 240z gibi Japon efsaneleri kendilerini gösterdiler.

1970’li yıllarda Arap-İsrail Savaşı ile ortaya çıkan petrol krizi ile Amerikan otomobil sektörü büyük sıkıntılar yaşadı. Bir anda petrolsüz kalan Amerikan halkı büyük V8’lerin depolarına yakıt koyamadılar. Bu durum Amerikan otomobil üreticileri için tecrübe oldu. Ekonomik Avrupa araçlarına yöneldiler. Günümüzde üretilen her Amerikan arabasının bir de küçük motorlu ekonomik modelinin bulunmasının temelinde bu tecrübe yatar.

Petrol krizi beraberinde motor teknolojilerinde de gelişmeler getirdi. Az yakıtla daha güçlü çalışan motorlar için çalışmalar arttı. Motorların yanma odaları yeniden tasarlandı, daha uygun metal alaşımlar denendi. Karbüratör sisteminden, daha verimli olan yakıt enjeksiyonu sistemine geçildi. Motora fazla hava göndererek daha fazla yanma sağlamak mantığıyla çalışan Turboşarj ve Süperşarj sistemi yaygınlaşmaya başladı. Bu sistemlerden ilerleyen yazılarımızda daha detaylı bahsedeceğiz.

Araçlardaki elektronik sistemler de paralel olarak gelişme gösterdiler. ECU (Elektronik Kontrol Ünitesi) sistemi ile yakıt elektronik olarak, motorun durumuna uygun halde ayarlanmaya başlandı. ABS, hava yastığı, anti patinaj gibi sistemler geliştirildi. Otomatik şanzımanlar daha fazla elektronik ile desteklenerek daha verimli hale geldiler.

Paylaşmak Güzeldir
Yazar
Yazar
Otomobilin Tarihindeki İlk Adımlar… Modern Otomotiv Çağı…
Bir yorum yazın
Siz de düşüncenizi belirtebilirsiniz.

Emre Supçin * Ecceplus WordPress Themes